Türkiye Almanya’nın istikrarının teminatı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı getiren uçak Frankfurt Havalimanı’na indi. Kendisini Almanya’ya varışında Frankfurt Belediye Başkanı ve limanda görevli bir avuç vatan sevdalısı Türk işçi karşıladı. Heyet, polis motorları eşliğinde tren garına hareket etti. Uzun konvoyda her şey mükemmel düşünülmüştü. Cumhurbaşkanı heyete sosis yapımında uzman, Mahir Usta’yla beraber 60 kilo sığır sosisini bile beraberinde getirmeyi ihmal etmemişti.
Alman Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier önemli bir görüşme için Polonya’daydı. Bu nedenle ancak 28 saat sonra başkent Berlin’e dönebilecekti. Allah’tan Almanya’da Türkiye’nin önemli bir altyapısı vardı. Sosis dağıtma işlemini Cumhurbaşkanı, Frankfurt tren garında bizzat kendi gerçekleştirdi… O gece Frankfurt’ta geçirildi. Ertesi gün Köln’e Diyanet Camii’ne geçildi. Türkiye Almanya’daki varlığı ile iftihar vericiydi. Nihayet akşam oldu.
Gece yarısı Türk heyetini taşıyan özel uçak Berlin Schönefeld Havalimanı’na indi. Türk misafirleri limanda Alman Dışişleri Bakanlığı Protokol Müdür Yardımcısı ve görevliler karşıladı.
Bu arada iyi bir haber vardı… Alman Cumhurbaşkanı en geç sabahleyin Berlin’de olacaktı…
Bırakın ekranlarımızda böylesi bir hayali, Erdoğan ziyaretine tanık olmayı, insanın okumaya bile sabrı elvermiyor.
Alman Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyaretinin planlanma biçimine Almanya’da kamuoyu tepkisi dinmek bilmiyor. Cumhurbaşkanının beraberinde İstanbul’a döner götürerek, “diplomatik öngörüsüzlük sonucu ülkeyi küçük düşürdüğü” yorumunda toplum birleşiyor. Allah’tan bu kez bu acımasız yorumlardan Türkiye nasibini almıyor. “Misafir konuk olduğu eve yiyeceğini götürmez” diyenler var, “Döner İstanbul’a az geldi Ankara’ya döner yetmedi” diyenler var. Bu döner konusu bir yüz yıl daha tartışılacağa benziyor.
Lakin, bu ziyaretin iki ülke arasındaki yeni bir geleceğin işareti olduğuna inananlar da mevcut. Ben de o görüşte olanlardan biriyim. Zira, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bırakın Almanya’da köşe bucak heyeti ile yol almasını, son 6 yıldır Türkiye heyetlerine Almanya’da parasıyla bile kiralık salon verilmiyor. Hal böyleyken, Alman Cumhurbaşkanı ülkemizde Batı’dan Doğu’ya kendi uçağı ile seyahat edebiliyor. Hatta ülkesinde yüz yüze gelmediği Suriyeli sığınmacılarla bile Türkiye topraklarında etkinlik düzenliyor. Türkiye’nin misafirperverliğinin yanı sıra bu öz güveninin Almanya’da büyük bir mahcubiyet yarattığına eminim. Bilinenin aksine Almanlar, gerçek anlamda misafirliğe özen gösteren ve gereğini yapan kültür kodlarına sahip bir ulus.
Bir kere gelecek hafta sonu Düsseldorf’ta Türkiye-Almanya 8’inci Ekonomi Zirvesi var. Türkiye’de birlikte olan Türk ve Alman heyetlerindeki önemli simaları bir kez de Almanya’da göreceğiz. Alman Maliye Bakanı Christan Lindner ve Türkiye Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bu anlamda bir kez daha yan yana gelecek iki önemli isim. Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde hayata geçirilen bu zirveler cumhurbaşkanlıkları, başbakanlıklar seviyesinde gerçekleşirdi. Şimdilerde böylesi bir zirvenin Avrupa-Türk İş İnsanları ve Sanayicileri Derneği (ATİAD) tarafından yapılabilir olması bile büyük bir başarı. Bu zirveyi Türkiye ve Almanya’nın ikili ilişkilerdeki tıkanıklığı aşmak için bir platform olarak tercih ettiği açık.
Aslında ekonomi zirvesinin zamanlaması bile Alman kamuoyunun cumhurbaşkanlarına yönelik eleştirilerin haksızlığını ortaya koymakta. “Almanya’da bu kadar yetişmiş Türk politikacı, bilim adamı sanatçı, bir Türk eliti varken bu döner meselesi nereden çıktı” diyenlere de bir cevap niteliğinde. Alman ve Türk kamuoyu 4 Mayıs 2024 günü işte bu özlenen Türk elitini Düsseldorf’ta karşılarında bulacak.
Önümüzde Türk oylarının da etkili olacağı bir 6-9 Haziran Avrupa Parlamentosu seçimleri var. Avrupa vatandaşı milyonlarca Türk – Yunanistan’dan Hollanda’ya, Fransa’dan Bulgaristan’a kadar sandık başına gidecek. Türk oyları Avrupa partilerinin Türkiye’ye ilişkin tutumuna göre sandıklara yansıyacak. Alman partilerinden hoşnutsuz Türk seçmen Fatih Zingal önderliğinde “Dava” isimli siyasi oluşumla ve kendi adayları ile seçimlere giriyor bile. Alman Cumhurbaşkanı Steinmeier’in Erdoğan’a “dostum” diyebilmesi için Ankara’ya kadar gelmesi ve uzun yılların geçmesi gerekti. 2018 yılında iki ülke ilişkilerinde skandallara imza atan Hollanda Başbakanı Mark Rutte de önceki gün İstanbul’a kadar geldi, Erdoğan ile resim çektirdi. Tüm bu diplomatik adımlar bir değişim sürecinin birer işareti. Alman Cumhurbaşkanı kameralar önünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Berlin’de gerçekleşecek “Ukrayna’nın Yeniden İnşası Konferansı’na” davet etti. Aslında bu konferans ikinci kez gerçekleşiyor. İlk konferansta ‘ihmal edilen Türkiye’nin’ ikinci konferansa katılmasına gösterilen özen, kameralar önünde ifade edildi.
“Beş B”, olarak nitelendirilen “Berlin, Bakü, Basra, Bağdat, Bombay” Alman jeo-stratejisinin beş olmazsa olmazıdır. “Beş B”, Berlin’in tam bağımsızlık merkezli bir başkent olarak enerji hatlarına hakimiyetini ve sıcak denizlere özlemini ifade eder. Karabağ zaferi ile Bakü’nün milli egemenliğinin garantörü olan Ankara’nın, Erdoğan’ın son Irak ziyareti ile Basra ve Bağdat kartlarına da artık hakim olduğunun bir kanıtıdır. Berlin’e dönen Alman Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier ayağının tozuyla Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e ev sahipliği yapmaktadır. İşte böylesi bir tarihi dönemeçte Almanya, Ankara’da en yüksek düzeyde temsil edilen ülke olmak ayrıcalığına özen göstermiştir. Steinmeier’in İstanbul-Ankara eksenindeki döner stratejisi diplomatik bir hata değil, dış dünyaya “Ben aileden biriyim” mesajı vermekten öte bir şey değildir. Almanya bu stratejinin bir gereği olarak, 20. yüzyıl başlarında Şam üzerinden Hicaz’a uzanan Bağdat Demiryolu’nun mucidi ve siyasi “cihadizmin” fikir babası olmuştur. Kalkınma Yolu projesi ile yeni bir Türkiye’nin tarih sahnesine çıkışını “ıskalaması” mümkün değildir.
Şimdi önümüzde Almanya’nın ev sahipliği yapacağı Türk milli takımının da katılacağı Avrupa Futbol Şampiyonası var. Ardından Paris Olimpiyatları. Avrupa’nın bel kemiği olan iki ülke, Almanya ve Fransa Atlantik ötesi medyanın etkisi ve Moskova stratejisinin bir gereği olarak yeniden İslam, göçmenler ile Türkiye ve Türkler tartışmalarının hedefinde olacak. Önümüzdeki yaz yaşanacak seçim maratonları ve spor etkinlikleri nedeni ile yeni sosyal olaylara gebe olacak.
Solingen’de yaşanan 4 Bulgaristan Türkü soydaşımızın öldüğü olayda yaşandığı üzere, 7 milyona ulaşan örgütlü Türk ve Müslüman göçmen kitlesi ile Türkiye, Avrupa’ya sadece NATO kapsamında değil, iç güvenlik alanında da vazgeçilmez bir partner olduğunu, bir kez daha anlatma fırsatı sunacak.