Melih Yıldız: Sanatçının eseri yaşamından bağımsız değildir

Mertcan Karacan

Psikolog ve yazar Melih Yıldız’ın ‘Aklın Uçurumunda: Bilimde Sanatta Edebiyatta Aykırı Kişilikler ve Hikayeleri’ çalışması, Remzi Kitabevi tarafından yayımlandı. Yıldız, kitabında bilim, sanat ve edebiyat dünyasının karakterlerinin ‘aklın uçurumunda’ olan yaşamlarından kesitler sunuyor.

Çalışmada, yolu akıl hastanesiyle kesişmiş ve ruhsal sorunlar yaşamış sanatçılar arasında Sabahattin Ali, Neyzen Tevfik, Yahya Kemal Beyatlı, Şükûfe Nihal, Fikret Muallâ gibi isimler bulunuyor. Kitapta ayrıca, bu sanatçılarla zaman zaman yolları kesişen Fahri Celal, Mazhar Osman gibi psikoloji biliminin gelişmesine katkıda bulunan bilim insanlarının çabalarına da yer veriliyor.

Melih Yıldız ile ‘Aklın Uçurumunda’yı konuştuk.

Melih Yıldız. Fotoğraf: Atilla Alp Bölükbaşı

‘Aklın Uçurumunda’ gibi pek alışık olmadığımız türden bir konuyu odağa alan bir kitap kaleme aldınız. Kitabınızla ilgili sorularıma geçmeden önce şunu öğrenmek istiyorum: Aklın uçurumunda dolaşan insanları araştırıp yazarken en büyük ortak yönlerinin ne olduğunu gördünüz?

Bu kitap özelinde konuşursak, hikayelerini anlattığım isimler alanlarında hep başarılı olmuş kişiler. Bilimde de, sanatta ve edebiyatta da böyle… Nazım Hikmet, Yahya Kemal, Fikret Mualla, Neyzen Tevfik, Fahri Celal Göktulga, Mazhar Osman, Şükufe Nihal, Osman Fahri… Ortak özellikleriyse hepsinin büyük mücadeleler vererek başarılı olmaları. Öyle güllük gülistanlık bir hayat yaşamamışlar; maddi anlamda iyi durumda olanlar olsa bile ruhsal anlamda büyük acılar çekmiş isimler. Ve hiçbir şekilde mücadelelerinden geri adım atmamışlar, kendilerini yaşanmışlıklarına rağmen hep öteye taşımışlar.

Tabii ki hikayelerine yer verdiğim bilim insanlarımız da öyle. Mesela Mazhar Osman’ın hayatını tüm gençler okumalı, onu örnek almalılar. Fahri Celal’i de… Severek yapılan bir mesleğin insanı nerelere taşıyabileceğinin en güzel örneği. Yani özetlersem, büyük başarıların altında büyük mücadelelerin olduğunu gördüm. Hiçbir şeyin şansla açıklanamayacağını…

‘MAZHAR OSMAN’I ANLATTIĞIM HİKAYE İTİCİ GÜÇ OLDU’

Biraz önce “aklın uçurumunda dolaşan insanlar” diyerek bir genelleme yaptım ama siz bu kitabınızda özellikle tarihe mal olmuş insanları, hatta sanatçıları odağa alıyorsunuz. Bu isimler arasından hangisinin hikayesi size bu kitabı yazdırmak yolunda itici güç oldu?

Üniversitede psikoloji eğitimi alırken ‘Psikoloji Tarihi’ adlı dersimiz vardı. Bu derste, psikoloji tarihine yön vermiş bilimsel çalışmaların süreçleri anlatıldığı gibi, ruh sağlığı alanında dünyanın önde gelen bilim insanlarının hikayelerine de yer verilmişti. Ancak bizim ülkemizdeki bilim insanlarına pek yer verilmedi. Hatta ‘Psikoloji Tarihi’ kitabında herhangi bir Türk bilim insanının adı geçmiyordu. Bu durum dikkatimi çekti ve beni araştırmalar yapmaya yöneltti. Bizim ülkemizde de önemli isimler vardı ve onların da hikayeleri yazılmalıydı.

Sonrasında çalışmaya başladım ve birçok bilgiye ulaştım; kitaplar okudum, efemeraları inceledim, bilimsel çalışmaları takip ettim. Topladığım bilgileri herkesle paylaşmak istedim. Yolu bir şekilde psikoloji dünyasından geçmiş; bilimde, sanatta, edebiyatta önemli yerlere gelmiş kişilerin hikayelerinin yazılmasının ilgi çekebileceğini düşündüm. Ve ortaya ‘Aklın Uçurumunda’ çıktı. Haliyle, itici güç oldu diyebileceğim hikaye Mazhar Osman’ı anlattığım hikayedir.

Yine sizin tabirinizle sormak istiyorum: “Aklın uçurumunda” dolaşan insanların daha çok sanata meyletmesini neye bağlarsınız?

Aslında ben bu görüşe pek katılmıyorum. Her meslek dalında ruhsal anlamda sorunlar yaşayan insanların olduğunu görüyoruz; diğer fizyolojik sebeplere bağlı hastalıkların herkeste görülebileceği gibi. Ancak bir sanatçı, sıradan dediğimiz insanlardan daha fazla göz önünde olduğundan onun tüm insani özelliklerinin de detaylıca farkına varıyoruz. Bir süre sonra da kişilik özelliklerini ve eserlerini tek bir vücut gibi görüyoruz. Tabii ki ruhsal anlamda sorunlar yaşamış bir bireyler kendilerini toplumdan izole edip sanatsal çalışmalara yönelebilirler ve kendilerini bu şekilde gerçekleştirebilir. Ve bu sayede de yetenekleri ortaya çıkabilir. Ama bu değildir ki travmatik bir geçmişi olan her birey dahidir ya da büyük yetenekleri olan sanatçıdır.

Aklın Uçurumunda: Bilimde Sanatta Edebiyatta Aykırı Kişilikler ve Hikayeleri, Melih Yıldız, 128 syf., Remzi Kitabevi, 2023.

‘BİR SANATÇININ ESERİ YAŞAMINDAN BAĞIMSIZ DEĞİLDİR’

Aynı zamanda uzman psikologsunuz. Kitabınızda yer verdiğiniz isimlerin iç dünyalarına o denli eğildikten sonra, eserlerine nasıl bir gözle baktınız? Gerçekten de, Cemal Süreya’nın dediği gibi, “şairin hayatı şiire dahil” miymiş? Yazarın hayatı yazıya, ressamın hayatı resme…

Hikayesine yer verdiğim insanların eserlerine karşı ister istemez bir farkındalık oluştu ben de… Bir sanatçının eseri yaşamından bağımsız değildir. Onun gözlemlerini, ruh dünyasını, ilişkilerini vb. hallerini görürüz eserlerinde. Bir hikayeyi yazabilmek için detaylıca araştırma yaptığımdan, yazdığım kişi hakkında birçok bilgiye sahip olduğumdan, o kişinin eserlerine de farklı gözle bakabiliyorum. Ortaya konan eserin nasıl bir ruh halinin ürünü olduğunu, hangi dönemleri anlattığını, hangi amaçla ortaya çıktığını biliyorum. Bu da bir sanat eserini derinlemesine inceleyebilme ve ruhumda hissedebilme olanağı veriyor bana. Mesela şimdi Fikret Mualla’nın resimleri, Neyzen Tevfik’in hicivleri, Nazım Hikmet’in şiirleri bir başka dünyalara götürüyor beni. Tabii ki onların yaşadığı veya hikayelerinin geçtiği yerleri gezince de bu hisse kapılıyorum; sanki onlarla sohbet ediyormuş, onlarla sokakları dolaşabiliyormuş hissine.

‘GERÇEK HİKAYELERİ KALEME ALMAK İSTİYORSANIZ GENİŞ BİR KÜTÜPHANEYE SAHİP OLMALISINIZ’

Böyle bir kitabı kaleme almak için salt mağaza kitapçılarının vitrinlerindeki kitapları yetersiz gelebilir. Araştırmalarınızı yaparken nasıl bir yol izlediniz?

Tabii ki çok yetersiz kalır. Sahafları, kütüphaneleri ve müzayedeleri dolaşmak zorundasınız. Bir sanatçının hikayesini kaleme almak için onunla ilgili detaylıca araştırma yapıyorum. Hakkında çıkmış neredeyse tüm kitapları, dergileri ve gazete haberlerini okuyorum. Çünkü ulaşabildiğim her bilgi yazılarımı besliyor. Bir hikaye için ortalama, en az yirmi kitap okuyorum. Tabii ki bazen okuduklarımdan aradığım bilgileri bulamadığım da oluyor. Ama bu okumalarım da bana farklı hikayelerin kapılarını açıyor. Böylece bir başka yazının da konusu belirlenmiş oluyor, alt yapısı oluşuyor.

Böylesine gerçek hikayeleri kaleme almak istiyorsanız, dergileri, kitapları, efemeraları ve müzeleri sevmek zorundasınız. Çok sayıda kitaba, geniş bir kütüphaneye sahip olmak durumundasınız. Bir kitabın size hangi kapıyı ne zaman açacağını bilemezsiniz. Aniden karşınıza çıkan bir bilgi sizi çok heyecanlandırabilir, sizi yazmaya zorlayabilir. Bu işin en güzel yanı da bir bilgi karşısında heyecanlanmaktır. Yani ben, kitapçıların karanlığa tuttuğu ışığı takip ediyorum; yürüdüğüm yolda adımlarım bu şekilde ilerliyor. Tek yöntemim bu diyebilirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir